Fil

    Bir ev dolusu insanı bir bisiklet tamircisinin geliriyle doyurduğunuzu düşünün, üstelik evinizde bir de fil besliyorsunuz. Ekmeğinizi karneyle alıyorsunuz.  Pek tabii filiniz için hindiba haşlaması ve karaborsadan katbekat fazla fiyata aldığınız ekmekler var. Eh nasıl geçindirirsiniz bu insanları?
    Elio Vittorini kitabın sonunda size İtalya'da bir işçinin kazandığı ortalama parayı ve bir ekmeğin karne ve karaborsa fiyatını veriyor. Sonra size bu rakamları gerçekçi olmak için vermediğini söylüyor. Ben de diyorum ki; zaten kitapta ekmeğini çeşme suyuna banarak yiyen insanları gördüğünüzde ne kadar gerçekçi olduğunu görürsünüz.
    Bir de diyor ki; kıssadan hisselerimiz var ya o alıştığınız. Vermiyorum bu sefer. Kendinizde onlar. Arayın.

    "Hep file benzetirdi annem onu. Ayak ayak üstüne atmış, elleri bastonunda, başı önüne eğik, gözlerini açmadan öyle dururdu iskemlesinde."

    Evet file benzetiyor annesi, büyükbabayı. Fil gibi bir adamdır o. Gençken ne tuğlalar putreller kaldırmıştır. Evet, övüyor babasını böyle evladı, kendi evlatları babasının yediği bir buçuk ekmeği çok görünce. Arada bir et de alırdık, belki de şarap diyorlar. Anne git de iş bul diyor oğluna. İş yoksa benim suçum mu diyor oğul. Anne;

    "Ekmekten başka bir şey almaya gücümüz yetmiyorsa, suç bizim mi, peki?"

    Ve evet tekrar tekrar file benzetiyor anne.  Ama başka anlamlarla her seferinde. Eve misafir gelince ikram konusunda sıkıntı çekiyor. Neden olduğunu da söyleyeyim mi? diyor. Hep bu fil yüzünden. Günde o kadar ekmek yemese belki et bile alabilirmişiz. Hatta şarap bile.
     Fil diyor babasına. Fil. Bizler de filiz diyor ama. Hepimiz birer filiz. O öyle deyince insanın aklına anası babası geliyor. Onlar da bizim fillerimiz olmayacak mı? Biz de başkasının filleri olmayacak mıyız? Ama apayrı bir nokta var bu konuda. Hepimiz sevmez miyiz filleri?
   Meselimin sonuna gelirken diyorum ki; okuyun.

Yorumlar