Lütfen Anneme İyi Bak

   "Karısı kalabalık bir istasyonda geride kalıp kaybolan, ayağını boş evin verandasında kirişe uzatmış olan sen, 'Neredesin?' diyorsun. Kızlar yemeklerini yiyip çoktan gitmişler. Karın kaybolduğu günden beri boğazına dizilen hıçkırıklarını bastırmaya çalışarak bağırıyorsun. Oğullarının, kızlarının ve onların eşlerinin önünde ne bağırabilir ne de ağlayabilirdin. Ama şimdi içinde biriken öfkeden ya da başka bir şeyden olsa gerek, gözyaşların sel olup yanaklarından aşağı süzülüyor. Bunlar, komşuların köydeki kolera salgınında iki gün arayla hayatlarını kaybeden annen ile babanı toprağa verdikleri gün bir türlü akmayan gözyaşları. O zaman henüz on yaşında dahi değildin. Ağlamak istediğin halde ağlayamamıştın. Annen ile baban toprağa verildikten sonra soğuktan titreye titreye, korkudan ne yapacağını bilemez halde dağdan köye inmiştin. Bunlar, savaş sırasında akmayan gözyaşları."
 
   Fotoğrafta gördüğünüz kadın Kyung-sook Shin. Size hakkında birkaç kelâm etmek istediğim kitabın yazarı. Kitap, Lütfen Anneme İyi Bak, için neden bu resmi seçtim diye merak ediyor olabilirsiniz. Etmiyor da olabilirsiniz. Benim için fark eden bir şey yok. Size açıklayacağım. Fotoğrafta bir sınıra takılmış eller görüyorum ben. Karşıya bakıyor. Geçmek, uzanmak istiyor. Uzanamıyor. O sınır bulanık da olsa var. Hissediyorsunuz. Yüreğinizde, karnınızda garip bir yerde. Ama çare bulamıyorsunuz. Çare bulmak istiyor musunuz gerçekten peki?
   Size annelerin ne kadar fedakâr olduğundan falan bahsetmek istemiyorum. Biliyorsunuz. Bilmeseniz bile hissediyorsunuz o karnınızdaki garip yerde. Ya bir gün anneniz birden kayboluverirse? Yapacak hiçbir şeyiniz yok. Elleriniz o sınıra yapışır kalır. Uzanmak, annenize ulaşmak istersiniz, ulaşamazsınız. Arar durur, ilanlar bastırır, polise haber verirsiniz. Ama yoktur. Hâlâ o sınırlarda takılıp kalırsınız. Son kez ona bağırdığınız aklınıza gelir. Kahrolursunuz. Sizden istediği ve yapmadığınız ufak şeyler aklınıza gelir. Keşke dersiniz de, o garip yerdeki hissi geçiremezsiniz. Kaybolması mı gerekirdi bunları düşünmek için? Hiç mi aklınıza gelmezdi? Sizi ne zorluklarla büyüttü? Babanız için, sizin için nelere katlandı? Şimdi gidin de sarılın bir annenize, kaybetmeden, aranıza o sınır girmeden öpün bir kez...
   "İsim: Park So-nyo. Doğum Tarihi: 24 Temmuz 1938. Görünüşü: kısa boylu; kıvırcık, kır saçları ve çıkık elmacık kemikleri var; kaybolduğunda üstünde mavi bir gömlek, beyaz bir ceket ve pilili bej bir etek vardı. Son görüldüğü yer..."

   Uzun zamandır rahatsız olan anneleri Seul'de metro istasyonunda kaybolunca, çocuklarının ve kocasının arayış öyküsü bu. Geçmişten gelen ruhlarla, anılarla bir bir hesaplaşma süreci. Anılarımız, yaşadıklarımız geçmişte mi kalır? Hayır. Şimdiki zamana karışırlar. Şu an olduğumuz yerdir onlar. Bizi biz yapanlardır. Bizim anılarımızın en güzeli de ana türküsüdür, ana ninnisidir.
   Annenizi bildiğinizi düşünüyorsunuz değil mi? Evden uzaklaştınız. Kendinize ait bir yaşam kurdunuz, okuyorsunuz, öğreniyorsunuz, oysaki annenizin okuma yazması bile yok. Okula bile gidemeyen ve her zaman bunun acısını yaşayan, terden ıslanmış alnına bez bağlamış bir kadından çok şey biliyorsunuz. Ki sizden bir şey rica ettiğinde geçiştirip ters cevaplar verebiliyorsunuz. O sadece mutfağında yemek pişiren bir köylü kadını. Oysa öyle zamanlar geliyor ki, annenizi tanıyamıyorsunuz. Anneniz belki sizden habersiz kimsesiz çocuklara da annelik yapmış, köydeki annesiz iki kızın anneannesi gibi olmuştur. Yaşamında neler vardır belki de sizin bilmediğiniz. Ve sizin bilmediğiniz ne sevgiler. Ve sizin için olan bilmediğiniz sevgiler. Bilseniz bile fark etmediğiniz. Şimdi bir kez daha gidin de sarılın annenize ve bir kez daha öpün. O bunu fazlasıyla hak ediyor çünkü.
   Koreli bir kadının, Kyung-sook Shin'in Lütfen Anneme İyi Bak Doğan Kitap'tan. Meselimin sonuna gelirken size okuyun diyorum ama öncelikle; gidin bir kez daha sarılın annenize.

Yorumlar