Ateistler İçin Din

   "Bilgeliğe erişmemizi engelleyen gerçek tehlikeler, liberterlerin zihnindeki tehlikelerden çok farklıdır. Gelişmiş toplumların çoğunda özgürlük sorunu diye bir şey yoktur. Atalarımızın son üç yüzyıl boyunca çabalayıp elde ettikleri özgürlükle ne yapacağımızı bilemiyor oluşumuz asıl tehlikeyi yaratıyor bugün. İstediğimiz her şeyi yapmakta özgür bırakılmaktan bıktık artık, çünkü bu özgürlüğü bilgece değerlendirme becerisine sahip değiliz."
   Özgürlüğün, ya da kişisel olarak almak istersek, özgürlüğümüzün sınırsız olmasını ister, herhangi bir otorite tarafından kısıtlanmasına karşı çıkarız. Bu özgürlüğü sadece liberal ekonomi bağlamında düşünmemek gerekir. Liberterlerin savundukları, yaşamın her alanında bireyin özgürlüğünün sınırsız olması, denetlenmemesidir. Şöyle bir baktığımızda, liberterlerin düşündüklerinin mantıklı gelebileceğini görürüz fakat insanlar henüz bu özgürlüğü doğru şekilde anlayabilecek ve uygulamaya koyabilecek seviyedeler mi? Gerçekten de o beceriye sahip miyiz? Bu soru bana yöneltilse de, size yöneltilse de hiç kuşkusuz sahip olduğumuzu söyleriz. Aşamadığımız, yüksek ego sorunsalından başka bir şey değil aslında bu. Belki kimimiz gerçekten de sahip ama onları biz şimdilik özgür yaşamlarında bırakalım.
   Alıntılanan bölüm, kitabın 'Kibarlık' kısmından. Özgürlük mevzubahis ise hepimizin aklına şöyle bir soru gelir. "Eğer bireye sınırsız özgürlük verilmiş olsaydı, onu kötü diye nitelenebilecek davranışlardan alıkoyabilecek miydik?" Bu sorunun cevabı yok. İşte konunun asıl merkezi de burası. Birey dışarıdan kısıtlanamadığında, kendisini kısıtlamayı becerebilecek mi?
   Alain de Botton, bu noktada dinlerin aslında günlük yaşamda ya da diğer alanlarda düzenleyici roller oynadığına, otoriter tutumlara sahip olsalar da öğretilerinin aslında uygulanabilir olduğuna ve uygulanması gerektiğine dikkat çekiyor. Kitaba başlarken ilk önce sizi 'Dogmatik Olmayan Bilgelik' diye bir bölüm karşılıyor. Bu bölümde aslında bir anlamda açıklama yapmak istemiş Botton. Yapmak istediğinin aslında ateistlerin tepkisini çekmek ve dinlerin yüceltilmesi, bireylerin inançlarına ya da inançsızlıklarına karşı bir tutum geliştirmek olmadığını söylüyor. Dinleri savunurken aslında dindar kesim olarak dile getirilebileceklerin de pek sevinmemesi gerek. Çünkü onlar için de eleştiri dile getiriyor. Dinlerin dogmatikliğinin aslında bireyleri onlardan uzaklaştırdığına dikkat çekiyor. Seküler dünyada gelişen bilim ve teknoloji ile dinlerin metafizik kısımlarının, yani ne kesinliğinin kanıtlandığı ne de kanıtlanabileceği şeylerin: göklerdeki meleklerin, cehennemdeki şeytanların, kazanlarda yanan insanların vb., birey tarafından sorgulanmasında bir zarar görmüyor. Bireyin aynı anda dinlerin merhameti yüceltmesini örnek alıp hem de melek, şeytan, bakireliğini yitirmeden çocuk doğuran bir kadın gibi dogmaları görmezden gelmesininin normal olduğunu söylüyor.

   "Seküler düzende doğru kitapları okuyor olabiliriz; ama dini inançları günümüzde canlandırmaktan başka bir amacı olmayan, fazlasıyla kaba olarak nitelenecek araştırmalar yapmayı istemediğimiz için bu kitaplara doğrudan bir yanıt isteyen sorular sormuyoruz. Aslında bir yandan da iç dünyamızın gereksinimlerinin gerçek doğasını kabul etmekten utanıyoruz. Karmaşıklığa olan aşkımız herhangi bir sorgulamaya uğramadan tüm yoğunluğuyla devam ediyor, gerçek sanatın ahlaki bir içeriği olmasını ya da insanları değiştirme arzusu duymasını kesinlikle reddeden Modernist öğretiyi eleştirmeyi hiç düşünmüyoruz."

    Günümüzde, modernleşme süreci ile birlikte gelişen toplumda elimizin altında binlerce kaynağa sahibiz. Ayrıca sanat, edebiyat ve düşünce eserlerine. Bunlardan kısmen yararlanıyoruz. Ya da hiç. Hiçlik kısım bizi ilgilendirmiyor şu an. Onları kendi karanlık dünyalarında bırakalım bu yazı süresince. Bu kısmen yararlanma sırasında, tüketim gerçekleştiriyoruz. Bu tüketim ister zihinsel ister maddesel olsun gerçekleşiyor ve bellekte yer ediyor. Fakat biz bunların derin okumasını yapmada, irdelenmesinde ne kadar başarılıyız. Kaçınız modern romanın en büyük isimlerinden Dostoyevski'yi okuduktan sonra iç hesaplaşmalara giriştiniz? Varoluşunuzu sorguladınız? Bir arkadaşınıza Dostoyevski romanı okuduktan sonra hayatınızı değiştirdiğinizi ve artık romandaki karakter gibi yaşayacağınızı söyleseniz size gülmez mi? Ama bu bir Dostoyevski romanı değil de bir kutsal kitap olsaydı? Aslında dinler bireyi bazı değerlere sevk etmekte el üstünde tutulan moderniteden çok daha başarılıdır.

   "Zihnimiz, limon kokulu yüzey temizleyicisi ya da karabiberli cipsle fazlasıyla meşgul olup, sabır ya da adalet üzerine pek düşünmüyorsa, bunun tek suçlusu biz değiliz. Bu iki ana erdemin Young & Rubicam adlı reklam şirketinin müşterisi olmamalarının da bu durumda önemli payı vardır."

   Alain de Botton, kitabında seküler dünyanın dinlerden öğreneceği çok şeyin olduğundan bahsediyor. Kitap on parça halinde seküler dünyanın değerlerini ve dinlerin bu değerler karşısındaki tutumlarını ele alıyor. Ateistler İçin Din Sel Yayıncılık'tan. Meselemin sonuna gelirken diyorum ki; okuyun.

Yorumlar