Kaplanın Karısı

   "1941'de, bahar aylarının sonlarında, herhangi bir açıklama ya da uyarı olmaksızın Alman bombaları Şehre yağmaya başlamış ve üç gün boyunca hiç durmamış.
   Kaplan bunların bomba olduklarını bilmiyormuş. Yukarıdan geçen savaş uçaklarının ve düşen füzelerin tıslama ve feryada benzer seslerinden, surların başka tarafında inleyen ayıların seslerinden, kuşların ani sessizliklerinden ötesini bilmiyormuş."
   Bombalar arasından sağ çıkan kaplan, yol iz bilmeden harap şehirde dolaşmaya başlar. Bombaların vücudunda açtığı yaralarla da olsa direnir ve yaşama uğraşına devam eder. Ve tamamen bilinçsizce şehri terk eder ve içgüdüsel olarak soğuğa, büyükbabanın topraklarına doğru yol alır. İşte burada Kaplanın Karısı'nın öyküsü başlar. Kaplanın Karısı her ne kadar her şeyi abartmaktan hoşlanan insanlardan aktarılsa da, büyükbabanın elinde sepetle Kaplanın Karısı'na yemek götürdüğünün öyküsü bütün köy tarafından bilinen bir gerçektir. Büyükbaba, ki o zamanlar kendisi ufak bir çocuktur. Okumayı sonradan öğrenmiş, ilk okuduğu kitabı, Orman Çocuğu'nu ömrü boyunca üzerinde taşıyacak kadar bağlanmış bir çocuk. Kaplanın Karısı'na Ormanın Çocuğu'nu yere çizerek anlatacak kadar, Rudyard Kipling'in çizimlerini açıp açıp sıkılmadan seyredecek kadar.
 
   Rudyard Kipling'in Ormanın Çocuğu'nu bilirsiniz hepiniz az çok. 1967 yapımı Disney animasyonunu en azından bir kere görmüş olmalısınız. Belki çocukluğunuzun, belki ilk gençlik çağlarının anısıdır bu, kim bilir? Belki bir arkadaşınızda Atari oyunu vardır, kasetini size oynamanız için verir de, karşılığında oynamak için birkaç günlüğüne adaptörünüzü istemiştir zamanında. İşte o Orman Çocuğu bu Orman Çocuğu'dur, büyük babanın hiç yanından ayırmadığı. Doktor olup da, torununu hayvanat bahçesine kaplanları görmeye götürdüğünde açıp baktığı, ölmez adam ile üzerine bahse girdiği Orman Çocuğu'dur bu.

   "On iki yıl önce, savaş yokken Brejevina halkı bizim de halkımızdı. Sınır bir şakadan ibaretti, gereksiz bir formalite. Canınız nereden isterse oradan, ormandan, ırmaktan, geniş ovadan, araba ya da uçakla veya yürüyerek diğer tarafa geçebilirdiniz.  Sınırdan geçerken gümrük memurlarına sandviç veya kavanozlarda biber turşusu ikram ederdiniz. Kimse size adınızı sormazdı - ama sonradan ortaya çıktı ki meğer herkes başından beri, adınızın nasıl başladığını ve bittiğini fazlasıyla umursuyormuş."
 
   Kaplanın Karısı, büyülü gerçekçilik akımının değerli eserlerinden birisi. Yazar, Téa Obreht, etkilendiği yazarlar arasında Gabriel García Márquez ve Mihail Bulgakov gibi bu akımın bilinen yazarlarını sayıyor. Kaplanın Karısı, Obreht'in ilk romanı ve anlatmaya bir anlamda kendi öyküsünden başlamak istemiş gibi. Yugoslavya doğumlu yazar, parçalanan ülkesinin,  bir zamanlar formalite olanların öyküsünü anlatmak istemiş ve bunu bol bol ödül alarak başarmış. Roman size bir yandan fantastik öyküler sunsa da savaşın acımasızlığı, ölüm ve kan kendisini satırların arasında saklamış. Tıpkı on iki sene boyunca bir marul tarlasında kendisini saklayan ve iki genç çocuğun canını alan mayın gibi.
   Kaplanın Karısı Siren Yayınları'ndan. Meselimin sonuna gelirken diyorum ki; okuyun.

Yorumlar

  1. Bazen burayı okumak, kitabı okumaktan daha zevkli olabilirmiş gb geliyor

    YanıtlaSil
  2. Sağ olasın Orta Karar da, burası kısacık da ondandır o. :)

    YanıtlaSil
  3. Bu yazın üstüne kitapçıda kitabı görür görmez aldım, şimdi okunmak üzere bekliyor. Bakalım hanginiz daha iyi yazmışsınız, sen mi Tea mı :)

    YanıtlaSil
  4. O benden daha iyi yazıyor vesselam. Onun verdiği emeğin yüzde birini vermemişimdir ben. 5-6 gibi kalkıp (akşam) yemek yeyip gece 1'e kadar yazarmış neredeyse her gün. Ben o kadar emek veremiyorum henüz. :)

    YanıtlaSil
  5. Bir de mutlu oldum gerçekten böyle geri bildirim alınca, bir şeyler yapabiliyorsam ne mutlu. :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder