Kirpinin Zarafeti

   "Kapıcı dediğiniz Alman ideolojisi'ni okumaz, dolayısıyla Feuerbach üzerine on birinci tezi söyleyemez. Üstelik, Marx okuyan bir kapıcının gözü ister istemez yıkıcılıktadır; CGT denen sendika şeytanına satılmıştır. Bu kapıcının kendi ruhunu yüceltmek için okuyabileceği hiçbir burjuvanın kafasından geçirmediği bir münasebetsizliktir."
   Renée Michel, zengin kimselerin oturduğu bir apartmanın elli dört yaşındaki kapıcısı. Çağın dışında kalmış taşradan gelip, kocasıyla birlikte kapıcı dairesine yerleşmişler uzun zaman önce. Doğru düzgün akademik eğitimi yok. Vaktini dairesinde okumakla, sanatla ve sinemayla ilgilenerek geçirmiş. Kocası hayatta olduğu süre boyunca kendini bu duvarlar arasında hapsetmiş. Kocası öldükten sonra ise sadece mecbur olduğu anlarda dışarı çıkmış, kendi entelektüel seviyesini bir  sır gibi saklamıştır. Muriel Barbery'nin dediği gibi o bir anlamda sınıflar arasındaki kapıları açan bir kapıcıdır: Entelektüelite ve sanat yalnızca burjuvanın mıdır?

   "Askerin düzen ve temizlik takıntısı bilinir. Muharebenin düzensizliğine, savaşın pisliğine ve ardında bıraktığı tüm o insan parçalarına karşı savaşmak için bu şarttır. Aslında Colombe belki de normu ortaya çıkaran şiddetli bir vaka, bilmiyorum. Hepimiz hayatı askerlik yapar gibi ele almıyor muyuz? Terhisi ya da muharebeyi beklerken elimizden geleni yapmıyor muyuz? Kimileri odalarını ova ova temizliyorlar,  kimileri işten kaytarıyor, iskambil oynayarak vakit geçiriyor, kaçakçılık yapıyor, entrika çeviriyor. Subaylar emrediyor, askerler itaat ediyor, ama kapalı kapılar ardında oynanan bu komediye kimse kanmıyor: Bir sabah ölüme gitmek gerekecek, subaylar da askerler de,sersemler de, kaçak sigara satan ya da tuvalet kağıdı pazarlayan küçük kurnazlar da, herkes."
   Paloma Josse, zengin bir ailenin on iki yaşındaki çok zeki kız çocuğudur. On üç yaşında yapacaklarına dair çok büyük planları vardır: İntihar etmek gibi. Paloma için yaşam gerçekten de yaşamaya değer midir? İnsanlar sürekli yıldızlara baksa da, aslında kavanozun içindeki kırmızı balık gibidirler. Birileri çocukları ve diğer herkesi uyarmalı. Yaşamın saçmalığından hiçbir şey beklememeliyiz. Bu belki de gelecekteki travmaları engeller.
   İki karakteri de birbiri ile buluşturan, aradaki sınıfsal farklılığı kaldıran köprü görevi gören Kakuro Ozu. Apartmana taşınan ve ilk karşılaşmada Renée'nin Anna Karenina alıntısını tamamlayan Japon beyefendi. İki kadının kültür, sanat ve güzellik arayışında bir ortak nokta.

   "O an birdenbire, Théo belki de ilerde arabaları yakmak isteyecektir, diye düşündüm. Çünkü bu bir öfke ve yoksunluk tavrıdır ve belki de en büyük öfke ve en büyük yoksunluk işsizlik değildir; sefalet değildir; gelecek yokluğu değildir. En büyük öfke, en büyük yoksunluk, kültürler arasında, bağdaşmaz semboller arasında tereddüt geçirmektir; bir kültüre sahip olmama duygusudur. İnsan nerede olduğunu bilmezse nasıl varolabilir? Taylandlı balıkçıların kültürüyle  Parisli büyük burjuvaların kültürünü, göçmen çocuklarının ve yaşlı bir tutucu ulusun üyelerinin kültürünü aynı anda özümsemek gerektiğinde ne olur? İşte o zaman arabalar yakılır; çünkü eğer insanın kültürü yoksa artık uygar bir hayvan değil, vahşi bir hayvandır. Ve vahşi bir hayvan, yakar, öldürür, talan eder."
    Sokağa çıkın bir. İnsanlara bakının. Ama gerçekten bakın ve görün onları. Nasıl bir yaşamları var? Nasıl bir yaşamları olmuş? Bir evsizin, açın yanına yaklaşın. Sizden yemek isteyecektir. Giyecek bir giysi ve barınacak bir yer sonra da. Ondan sonra iş isteyecektir sizden. Çalışmak ve kendini su yüzeyinde tutacak gücü edinmek için. Ama bunlar sadece fiziksel bir tatmin sunacaktır ona. Bireyin asıl istediği yaşamını devam ettirecek manevi ihtiyaçlardır. Kendi kültürünü, kendi dilini isteyecektir sizden. Çünkü kişinin varlığını anlayabilmesini sağlayacak olan bunlardır.
   Muriel Barbery felsefeye, sosyolojiye, sanata ve edebiyata dair birçok gönderme ile kurgulamış, kirpinin öyküsünü. Sınıf bilincini ele alırken sadece felsefe ile değil edebiyat ile de yoğurmuş düşüncelerini. Renée bir yerde belli dönemlerde felsefeyle, bilimle, sosyolojiyle ilgilendiğini söylüyor. Ama edebiyat tutkusu hiçbir zaman geçmemiş. Her daim kelimeler ve kurgu yaşamında olmuş. Edebiyattan aldığı tat hiçbir zaman azalmamış.
 Kirpinin Zarafeti Turkuvaz Kitap'tan. Meselimin sonuna gelirken diyorum ki; okuyun.

Yorumlar

  1. Konudan emin değilim ama uslup cok cekici gercekten..

    YanıtlaSil
  2. İlerleyen olaylar yok aslında. Zaten yazar felsefe profesörü. Bir anlamda denemeleri gibi olmuş. Açıkçası ben okurken keyif aldım çokça. Günlük yaşamda bile yaptığımız şeyler hakkında o kadar tutarlı yargılarda bulunmuş ki... Bloga yazarken pek değinmemişim, belli düşünce kalıplarına yer vermişim yine ama hoştu hakikaten. Bir de Japon kültürüne hatta dünyadan sanat eserlerine göndermeler vardı çok hoştu. :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder