Yabana Doğru

    "Birbirimizi yeniden görene değin aradan çok uzun zaman geçebilir. Ama Alaska'dan tek parça dönebilirsem, benden haber alacağına emin olabilirsin. Sana önerdiğim şeyi tekrarlamak istiyorum; yaşam tarzında köklü bir değişiklik yapmalı, daha önce hiç duymadığın ya da yapmakta kararsız kaldığın türden şeylerin tamamını yapmaya başlamalısın. Çoğu insan kendilerini mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayata koşullanmış durumdalar. Huzur veriyor gibi görünse de, insanın içindeki maceracı ruh için kesin olarak belirlenmiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey düşünemiyorum. İnsanın yaşama arzusunun özünde macera tutkusu yer alır. Yaşamın keyfi yeni deneyimlerdedir. Bu yüzden sürekli değişen bir ufuktan daha büyük keyif olamaz, her yeni gün yepyeni bir güneşin altında doğabilir."
   Christopher J. McCandless üniversiteden mezun olup, hesabında biriktirdiği 24.000 doların hemen hemen hepsini bir hayır kurumuna bağışlayarak neredeyse hiç hazırlık yapmadan Amerika seyahatine başladı. Ve ardından 1992 yılında, yüz günden fazla sürecek ve hayatına mal olacak Alaska serüvenine başladı. Hayır McCandless'ın aklından zoru yoktu. Antisosyal kişilik bozukluğu da yoktu. Sadece insanları doğadan ayıran toplumdan ve gerekliliklerinden kaçmak istiyordu. Kafasının dikine giden biriydi evet ama özgürlüğünün kısıtlandığını görüyor ve buna katlanamıyordu. Ailesinin zenginliğinden utanıyor, daha lise yıllarında cebindeki on dolara yiyecekler alıp sokaklardaki ayyaşlara, açlara veriyordu. Kenar mahallelere giriyor, muhtemelen gözucuyla bakıp geçtiğiniz evsizlerle, fahişelerle konuşuyor, karınlarını doyuruyordu. Bir evsize bir süre gizlice baktığı bile olmuştu.
   Birey bir şekilde toplumdan kaçmaya çalıştığında çeşitli etiketlere maruz kalır. Kendisini anlamayan insanlarla dolu bir toplumdan uzaklaşmaya çalıştıkça Chris birçok defa etiketlenmiştir. Yabanda ölüm haberinden sonra antisosyal, zengin bir züppe; ailesi ile görüşmeyi kestikten sonra annesi, bir erkekle beraber olduğunu sanıp bu yüzden uzak kaldığını bile düşünmüştür. Hayır Chris sadece özgür olmak, doğa ile iç içe bir yaşam istiyordu. Daima yeni maceralara atılmak, güzelin peşinde koşan bir seyyah olmak istiyordu. Franz'a olan mektubunda da yazdığı gibi: her yeni gün yepyeni bir güneşin altında doğabilirdi.

   "Woodson'daki son senesinin başında, Chris ebeveynlerine üniversiteye gitmek gibi bir niyetinin olmadığını açıkladı. Walt ve Billie gerçek bir kariyer edinmek için üniversite eğitimine ihtiyaç duyduğunu söyleyerek itiraz etseler de, Chris kariyer denilen şeyin rezil bir "yirminci yüzyıl icadı," bir gerçeklikten ziyade bir yükümlülük olduğunu ve kariyer edinmeden de yaşayabileceğini söyledi, sağ olsunlardı."
  
   Chris üniversiteye gidip bir kariyer sahibi olmayı fazlasıyla yapmacık buluyordu. Toplumda saygın bir yer edinmek falan istemiyordu. Yalnızca kendi başına olabileceği, insanların ve medeniyetin kirletmediği bir yer istiyordu. Belki yeni yerler keşfetmek, kimsenin henüz ayak bile basmadığı yerlere gitmek ve burada tamamen kendi çabalarıyla yaşamak istiyordu. Nitekim bir şekilde ailesinin teklifini kabul etti ve derece ile mezun oldu üniversiteden. Fakat bu planlarının iptali anlamına gelmiyordu, sadece ertelenmişti. Üniversiteden sonra kimseye haber vermeden yolculuğuna başladı. Kısa cümlelerle ufak tefek şeyleri yazdığı bir günlük tuttu. Yanına yiyecek içecekten çok kitap almıştı. Kitap okuyordu. Kimi yerlerin altını çizmişti, kimi yerlere notlar almıştı. Nitekim 142 nolu Fairbanks otobüsüne astığı son notu da Gogol'un Taras Bulba'sından kopardığı bir parça kağıda yazmıştı.
(Mutluluk ancak paylaşıldığında gerçektir.)
   Alex Süperberduş, kendisine bu ismi takmıştır Chris, son okuduğu roman olan Doktor Jivago'ya bu notu düşmüştür. Belki yaşadığı bu deneyim onda bir şeyleri farklı kılmıştı. Bilemiyoruz. Süperberduş'un yabandaki hayatında neler hissettiğini deneyimlememiz çok zor. Kaçımız rahatımızı bırakıp buna cesaret edebiliriz ki? Kaçımız bunu yapacak kadar özgürüz ki? Kaçımız yaptığımız şeyleri kendi isteğimiz ile yapıyoruz ki? Hepimiz bir şekilde McDonald's standartlarında yaşamıyor muyuz gerçekten?

   "Zarza, Chris en sonunda işi bıraktığında, muhtemelen bunun kendi yüzünden olduğunu kabul ediyor. 'İşe ilk başladığında evsizdi ve restorana geldiğinde gayet kötü kokuyor olurdu. İşe Chris gibi kokarak gelmek McDonald's standartlarına uyan bir durum değildir. Sonunda, ona daha sık banyo yapması gerektiğini söylemem için beni görevlendirdiler. Bunu ona söylediğim andan itibaren, aramız bir daha hiç düzelmedi. Ardından diğer çalışanlar ki yalnızca yakınlık göstermek istiyorlardı, sabun ya da benzeri şeylere ihtiyacı olup olmadığını sormaya başladı. Bu durumun onu deli ettiği belli oluyordu. Ama öfkesini asla açığa vurmadı. Üç hafta kadar sonra, şu kapıdan çıkıp gitti.'"
   Alexander Süperberduş son notunu Louise L'Amour'un biyografisi "Bir Gezginin Eğitimi"nin son sayfasına yazdı. Sayfanın bir yüzünde Robinson Jeffers'dan alıntılanan "Kötü Anlarında Bilgeler" şiirinin bir kısmı yer alıyordu:

   "Ölüm yaman bir tarlakuşu, ne var ki yüzyıllara
   Kas ve kemikten fazlasını bırakıp da ölmek
   Çoklukla bir zayıflık göstergesidir
   Ölü taşlardır dağlar, ya imrenilir
   Küstah sessizliklerine, endamlarına
   Ya da bu yüzden onlardan nefret edilir.
   Ne yürekleri yumuşar dağların, ne canları sıkılır
   Ve birkaç ölü adamın düşünceleri dağlarla aynı mizacı taşır."

Sayfanın diğer tarafında ise Alex'in son notu.
   Jon Krakauer Chris'in yaşam öyküsünü kaleme alan kişi. Kendisi de bir dağcı. Chris'i anlamak isteyen, onun yaşama tarzına saygı duyan birisi. Jon Krakauer'in ya da daha doğrusu Alexander Süperberduş'un Yabana Doğru'su, Siren Yayınları'ndan. Meselimin sonuna gelirken diyorum ki; okuyun ve unutmayın "her yeni gün yepyeni bir güneşin altında doğabilir."

Yorumlar

  1. Her seyden bu kadar sikilmisken, gercekten kaçıp gitmeyi düşündüğüm zamanlarda, sevgili ile tanıştım. Kaybedecek bı seyi olunca insanın, bırakıp gidemiyor yaşadığı hayatı..

    Ama ilginç olan, ben artık bu hayata civilenmisken onu tanıdıktan sonra;; onun bana hayran olarak izlettirdigi ilk film bu olmuştu, yabana doğru..

    Orta karar/ filbiti

    YanıtlaSil
  2. Aslında diyorum kaçıp gitmek güzel de, kalıp savaşmak da cesurca değil mi? Ama cesurluk için güzelliği feda etmemek mantıklı geliyor hep.
    En güzeli imkanın varsa bağlandığın şeyi de beraberinde yabana doğru götürebilmektir. Ya da bu güce sahip değilim diyorsan yabanı kendine doğru getirmek mantıklıdır.

    YanıtlaSil
  3. Her şey mantıklı olmak zorunda da değil. Ama ideale yakın bile duramazken insan, kendi idealine ; başkalarının ideal dediğine düzen dediğine mahkum kalmak!

    İşte esaret insanı çileden çıkartan şey gb gözükse de değil belki. Canımızı sıkan her neyse; yapışıp kaldıklarımız aslında bizzat..

    Sıkıntılıyım, buralarda uzatmayayım.
    Selamlar

    YanıtlaSil
  4. İlk filmi ile tanıştım sonra kitabı ile. Süperbesduş hayallerimde hâla... :)

    YanıtlaSil
  5. Bu kitabı okurken kafamda hep şu soruların yanıtı aradım durdum:
    1.Okuduğu kitaplardan ve yazarlarından (özellikle de Jack London,Tolstoy ve Thoreau) fazlasıyla etkilenerek alternatif bir yaşam arayışına girmiş bu kişi sonunda neyi keşfetti de Alaska'dan geri dönmek için çabaya girişti?
    2.Başlangıçta günlük tarzı düzenli bir şeyler yazması, bende "acaba okuduğu yazarlar gibi bir yazar mı olmak istiyor" düşüncesinin oluşmasına neden olurken birden günlük tutmayı bıraktı?
    3.McCandless'ın okuduğu ve etkilendiği kitapları binlerce insan da okumuştur ama tek başına vahşi doğada yaşamayı kaç kişi göze alabilir ki? Acaba McCandless eleştirel bir okur değil miydi?
    4."Mutluluk paylaşıldığında gerçektir" cümlesinin anlamını keşfetmiş olabilir miydi? Bu yüzden mi Alaska'dan dönmeye çalıştı?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder