Kör Baykuş

   "Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
   Kimseye anlatılamaz bu dertler, çünkü herkes bunlara nadir ve acayip şeyler gözüyle bakarlar. Biri çıkar da bunları söyler ya da yazarsa, insanlar, yürürlükteki inançlara ve kendi akıllarına göre hem saygılı hem de alaycı bir gülüşle dinlerler bunları. Çünkü henüz çaresi de, devası da yok bu dertlerin. Tek ilaç şarap yardımıyla unutmaktır; afyonun ve uyuşturucu maddelerin sağladığı sahte uykudur. Ama ne yazık ki bu tür devalarında da etkileri geçicidir, acıyı kesecekleri yerde çok geçmeden daha da şiddetlendirirler."
   Derin yaralarımızdan bir kurtuluş arar dururuz ya, yoktur kurtuluş çoğu zaman. Çünkü yaşam budur. Yaşam yaralanmaktan başka bir şey değildir ki yaralarına derman arayasın. Her geçen vakit bir çizik atar vücuduna. Kanar durur yaraların. O tuzlu hayat suyu akar durur, metal kokusu gelir burnuna. İşte bu, seni hapseden demir parmaklıkların kokusudur. Seni kendi bedenine hapseder demir parmaklıklar. Ve kurtuluşun yoktur o parmaklıklardan. Sadece uyuşturduğun bedeninle, yaraların acısını hissetmez, akan kanların kokusunu duyumsamazsın. Ne yazık ki bu uyuşturucular geçici etkiler taşır. Bileklerine vurulmuş soğuk zincirleri tekrar hissettiğinde bu kaçma isteği katbekat artacaktır. Afyonun bittiğindeyse, tamamen soğukta titreyerek kalacaksın. Senin kaderin budur; yaşama yükü senin için fazla ağırdır, vücudun yaralarını taşıyacak kadar dayanıklı değildir.

   "Canlılar dünyasıyla aramdaki bağlar koptu kopalı, önümde biriken şeyler geçmişin anıları her halde. Geçmiş, gelecek, saat, gün, ay ve yıl hepsi aynı şey. Değişik dönemler, çocukluk, gençlik, ihtiyarlık, benim için boş sözlerden başka bir şey değil bunlar. Bunlar sıradan insanlar için, ayaktakımı için, evet işte aradığım kelime, ayaktakımı için, ki onların hayatları senenin mevsimleri gibi belirli mevsimlere, dönemlere bölünmüştür ve onlar, hayatın ılımlı kesimlerinde güvence altındadırlar. Hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep. Bu hayat bir soğuk bölgede ve sonsuz bir karanlıkta geçti âdeta, öyle ki bağrımda hep aynı alev vardı ve o beni bir mum gibi eritti."
   Bu zayıf vücudunla, her daim sağlıklı insanların arasında olmak zorundasındır. Tutunacak bir dal ararsın yaşamın boyu ama başaramazsın. Ve en sonunda o sağlıklı, gürbüz insanlarla tüm ilişiğini kesersin. Bağrındaki alevle başbaşa kalmışsındır artık ve çevren tamamen soğuk, yapışkan karanlıkla, hiçlikle kaplıdır. Zaman senin için hiçbir şey ifade etmez. Hiçliğin içinde sana uzatılan tek parça urgan da, diğer ucunda seni yakacak olan alevin bulunduğu urgandır. Medet umabileceğin insanlar yoktur. O insanların hepsi bir ağız, ağza asılı bir avuç bağırsaktan oluşuyor ve cinsel organlarında bitiyorlar. Medet umabileceğin bir Tanrı da yoktur. Medet umabileceğin hiçbir şey yoktur. Varlığının sonsuz karanlığından kaçışın da yoktur. Ve en çok acıtan da budur. Öyle ki aklını kaçıracaksındır.

   "Istırap, korku, dehşet ve yaşama arzusu, hepsi bitmişti bende. Bana telkin ettikleri dinî inançlardan kurtulmuş, huzura ermiştim. Tek tesellim, ölümden sonra hiçlik ümidiydi; orada tekrar yaşamak düşüncesi içime korku salıyor, beni hasta ediyordu. Ben ki henüz yaşadığım dünyaya bile alışamamışım, bir başka dünya neyime yarardı benim?"
   Tanrı insanların medet umabileceği kadar alçakta değildir. Ne Tanrı, ne de ahiret hakkında bir şeyler bilebiliriz. Çünkü Sâdık Hidâyet için Tanrı ulaşılamayacak kadar yükseklerdedir.

          "Varlığın sırları saklı senden, benden,
          Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben.
          Bizimki perde arkasında dedi-kodu
          Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben."

   Hayyam'ın rubailerinden çok etkilenen, rubailerin özlerini düşüncelerine temel alan; kanlı bir roman yazıp da, kan görmeye bile dayanamayan Sâdık Hidâyet'in elinden çıkıyor Kör Baykuş. Tamamen kör bir baykuş gibi saplantılı bir aşkın peşinde koşan, kendi yansımalarıyla boğuşan ve her seferinde kendinden başkasına çıkamayan bir adamın öyküsü. Kaçacak yeri, kurtuluşu olmayan bir adamın öyküsü. Ve kurtuluş için Tanrı'yı önerenlere bile kurtuluş yok bu romanda.
   Sâdık Hidâyet'in Kör Baykuş'u Yapı Kredi Yayınları'ndan. Meselimin sonuna gelirken diyorum ki; okuyun.

Yorumlar

  1. ben de bu güzel paylaşım için teşekkür ediyorum ve diyorum ki mutlaka...

    YanıtlaSil
  2. Hem romanı hem de yazarı iyi anlamış ve çözümlemişsin..Zaten bana göre o kitabın özümsenebilmesi anlaşılmaktan ziyade hissedilmeye muhtaç..Kitap süslü betimlemeler ve ağdalı edebi cümlelerden değil tamamen hislerin hissettirilerek anlatılmasından ibaret.Yazar da içimizdeki karanlığı seneler önce farketmiş ve herkesin görmezden geldiği o derinlikte yüzleşmekten korkmadan gerçeği herşeyiyle kabul ederek yazmış.Bazı hislerin kelime olarak karşılığı yoktur.Kelimeler bazı hislerin tarifi için bayat ve yüzeysel kalırlar. Ama şuan yazarın içindeki ateşin tam olarak neye denk düştüğünü biliyorsak bu onun sınırlı kelimelerle açtığı his kapısından bize bağlanması sayesindedir.Gürbüz ve sağlıklı insanları korkutabilir kendilerine unutturarak paslandırdıkları özlerinin bu en saf hisleri..Ama hep hissedenler için çok tanıdık bir dost sesi. Hayatında oynamaktan yorulup seyirci kalmış herkes için..

    YanıtlaSil
  3. Haklısın, kelimeler yetersiz.
    Ama öyle ki, onlar kadar anlatabiliyoruz.
    Birbirimizi, birbirimize.
    Elden ne gelir, çaresizlikten başka.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder