Sırça Fanus

   "Nazik, çirkin, sezgi sahibi bir adam düşlemiştim. Başını kaldırıp benim göremediğim bir şey görmüşçesine 'Hah!' diyecekti, yüreklendiren sesiyle. Ve ben de ona ne kadar korktuğumu, ağzı olmayan havasız bir çuvalın derinliklerine tıkılıyormuşçasına nasıl dehşete kapıldığımı anlatacak sözleri bulabilecektim."
   Yukarıda bahsedilen bir hayat arkadaşı değil ve bu da bir kızın aşk hayatının öyküsü değil aslında. Bahsedilen bir doktordur. Ruhun hastalandığı durumlar olur ve ruhun düzeltilmesi ise bu doktorun ellerine bırakılır. Henüz sizin kavrayamadığınız şeyi kavramasını beklersiniz ondan. Ya da sizin kavradığınız ama Sylvia Plath kadar iyi anlatamadığınız şeyi kavramasını. Emin olun niyetim sizi ruh hastalıkları alîmlerinden uzaklaştırmak değil. Ama eğer sezgi sahibi birini bulmayı bekliyorsanız, çok bekleyebilirsiniz. Diyelim ki sezgi sahibi birini buldunuz, algılarınızla oynayan sırça fanusu kafanızdan çıkarabileceğinizin dahi garantisi yok. İyisi mi siz ya deliliğe kapılmayın, ya da deli iken mutlu olun. Tabii isterseniz de kurtulmaya çalışabilirsiniz deliliğinizden. Ama kimse size gül bahçesi vadetmiyor.

   "Romalı bir düşünüre nasıl ölmek istediğini sorduklarında damarlarını ılık banyo içinde kesip açacağını söylemişti. Bunun kolay olacağını sanıyordum. Küvete uzanıp bileklerimde çiçeklenen kızıllığın berrak suyun içinde dalga dalga kabarışını izleyerek gelincik rengi köpüklerin altına kayıp uykuya dalacaktım."
   Kimileri için ölüm bir kurtuluştur. Ölüm saplanır bazen, bazı zihinlere. Tek yapmak gereken ona uzanmaktır, gülen bir çehreyle. Ancak sanıldığının aksine ölümü planlamak o kadar da kolay değil. Nitekim; planlansa bile ölümün plan olarak kalma ihtimali hiç de az değil.
   Karşınızda ne kadarının kurgu ne kadarının gerçek olduğu bilinmese de, otobiyografik bir roman var. Sylvia Plath, gençliğinin bir dönemini aktarıyor okuyucuya. Romanı sahte bir isimle yayınlıyor Plath. Çünkü çevresindeki insanların üzerinde kötü bir etki bırakacağından korkuyor düşüncelerinin.
   Kibarlık adı altında gerçekten ne kadar da fazla sahtekârlık yapıyoruz.

   "Ama emin değildim. Hiç mi hiç emin değildim. Bir gün, bir yerde -okulda, Avrupa'da, herhangi bir yerde- o boğucu çarpıtmalarıyla sırça fanusun yeniden üzerime inmeyeceğini nasıl bilebilirim?"
   Hani bahsettim ya; o sırça fanusu kafanızdan çıkarabileceğinizin pek de garantisi yok. Diyelim ki onu da başardınız. Artık normal olduğu onaylanan bir insan oldunuz. Ama gerçekten emin olabiliyor musunuz o sırça fanusun tekrar üzerinize inmeyeceğine? Bu fanustan kurtulmanın bir yolu yok mu? Bu çarpıtmaların sonu? Boğulmak üzeresiniz ve boğulmak istiyorsunuz işin garibi. Artık yaşam sıfırı tüketmiştir. Sylvia Plath de emin olamıyor sırça fanusun tekrar inip inmeyeceğinden üzerine. Ama romanı yayımladıktan bir ay sonra, otuz bir yaşında elveda diyor yerküreye
   Sylvia Plath'in tek romanı Sırça Fanus, Can Yayınları'ndan. Meselimin sonuna gelirken diyorum ki; okuyun.

Yorumlar

  1. o kadar severim ki sırça fanusu. belki de sırça fanusumun olduğuna inandığımdan. ara ara açar kitabı okurum. ölüm fanustan kurtuluş mu? değil bence fanusumla mutlu olmak istiyorum aslında..

    YanıtlaSil
  2. Ben fanusun gerçeklik olduğuna inanıyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder