Eristik Diyalektik

   "İnsan belli bir konuda objektif olarak haklıyken, izleyenlerin gözünde ve hatta bazen kendi gözünde de, haksız kabul edilebilir. Bu durumda karşımdaki tartışmacı benim kanıtımı çürüttüğünde, aslında belki başka kanıtlar olabileceği halde, savunduğum önerme çürütülmüş sayılmaktadır. Tabii bu durumda muhalifim için de tam tersi bir ilişki söz konusudur: Objektif olarak haksızken, haklı çıkar. Yani bir tezin objektif doğruluğu ile tartışmacı ve dinleyicilerin değerlendirmesine göre geçerliliği, iki ayrı şeydir. (Diyalektik bunlardan ikincisi ile ilgilidir.)"
   Haklı olduğumuzu bildiğimiz halde, çoğu zaman söyleyecek söz bulamadığımız ya da karşımızdaki kişi türlü ayak oyunları ile bizim tepemizi attırıp bütün konuşma hevesimizi büsbütün yitirip kendimizi savunamayız. Birebir tartışmalarda pek fazla sıkıntı yaratmasa da izleyici kitlesi önünde bazen zavallı gibi bile hissettiğimiz olur. Sofistleri hatırlayalım. Para karşılığı öğrencilerine ders verdikleri için çok fazla eleştirilmişlerdir. Özellikle Sofist sözcüğü olumsuz bir anlam yaratmaktadır çoğu felsefecinin gözünde. Ancak kişinin kendini savunması için gerekli bilgi ve donanıma sahip olması gereklidir. Dönemin mal varlığı sahipleri Sofistler'den dersler alıp herhangi bir konuda zor durumda kalmaları halinde kendilerini savunacak bilgi ve hitabet sanatını edinmek istemişlerdir.

   "Genellikle herkes, kendisine yanlış ya da şüpheli göründüğünde bile savını kabul ettirmek ister. Bunun için gerekli araçları herkese kendi kurnazlığı ve kötülüğü bir ölçüde temin eder. Tartışmalar sırasında edinilen günlük deneyim bunları bize öğretmektedir; yani herkesin kendi doğal mantığı olduğu gibi kendi doğal diyalektiği de vardır. Ama bu doğal diyalektik hiç de doğal mantık gibi güvenilir değildir."
   Arthur Schopenhauer'ın felsefi görüşlerinde en büyük etkiyi pesimizmi, kötümserliği bırakmıştır. Ona göre bireyler kötü olduğu sürece, objektif doğru hiçbir zaman savunulamayacaktır. Bu yüzden kişi kendi doğru kabul ettiği görüşleri doğru şekilde savunabilmelidir. Bunu için de muhalifin ve kendimizin yaptığı hileler bilinmeli ve bu durumlar karşısında, tartışmada haklı çıkılmalıdır. Ancak Schopenhauer bunlara değinirken türlü hile ve ayak oyunları yoluyla haklı çıksak bile bunun gerçeği değiştirmeyeceğinin de bilincinde. Önemli olan bireyin objektif doğruyu bulmasıdır. Tartışma sırasında, izleyicinin gözünde şekillenen doğru, gerçek doğru olmayabilir.

   "Aristoteles'in Topika'nın son bölümünde ortaya koymuş olduğu gibidir: İlk karşına çıkanla tartışma; yalnızca iyi tanıdığın, saçmasapan şeyleri savunmayacak kadar anlama yetisine sahip olduğunu ve utanılacak durumlara düşmeyeceğini bildiğin kişilerle tartış; otoritenin dikte ettiklerine göre değil, nedenlere gerekçelere dayanarak tartışmayı bilenlerle; sunulan nedenleri memnuniyetle dinleyen ve doğruyu karşı taraf söylediğinde, yani kendisi haksız olduğunda da bunu hazmedebilecek kadar adalet duygusuna sahip olanlarla tartış."
   Tartışmaların boşa laf dökmeler, kibrin tatmininden öteye geçebilmesi ve doğru olana ulaşabilmek için tabii ki tartışılan kişi ve düşüncelerini temellendirdiği noktalar da önemlidir. Nihayetinde muhalifimiz, dogmatik değerleri kendisine siper olarak kullanıyorsa bu tartışmanın varabileceği bir son ya da ulaşabileceğimiz bir doğru yoktur.
   Arthur Schopenhauer'ın Eristik Diyalektik, Haklı Çıkma Sanatı; Sel Yayıncılık'tan. Meselimin sonuna gelirken diyorum ki; okuyun.

Yorumlar

  1. Bilmişlik yapmaya gerekte yok hani, henüz diyalektiği kavramamışken alıp okuyamam, ama listeye aldım teşekkürler

    YanıtlaSil
  2. Hmm, yok aslında ağır bir kitap değil tartışmaları diyalektikle temellendirmiş, mantıksal açıdan bakmış. Zaten Schopenhauer'ın açık anlatımı onu önemli yapan. Tartışmalardaki mantık hatalarını, ayak oyunlarını çok güzel anlatmış. Bi bakın derim yine de...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder