Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar

   "Çünkü fantazi elbette hakikidir. Olgulara dayanmaz, ama hakikidir. Çocuklar bilir bunu. Yetişkinler de bilir, zaten çoğu bu yüzden fantaziden korkar. Fantazideki hakikatin, yaşamaya mecbur edildikleri hayatın sahteliğine, kofluğuna, gereksizliğine, sıradanlığına karşı bir meydan okuma, hatta tehdit oluşturduğunu bilirler. Ejderhalardan korkarlar, çünkü özgürlükten korkarlar."
   İçinde olduğumuz bu kof yaşamın her zerresinden ürküp kaçmaya çalışırken; gerçek, samimi bir yaşamın hayalini kurmak, kurmaya çalışmak, bir suç ve bir kaçış edebiyatı olarak kabul ediliyorsa, tüm varlığımla bu yaşamı reddediyorum. Bu yaşamı, bu sistemi ve tüm dayatmaları. Yadsıyorum. Birer birer.
   Sistemin yetiştirdiği bireylerin her biri, erkek ya da kadın (nihayetinde sisteme entegre olmuş kadın da eril düşünce sistemini benimsemiştir), "erkeklik"lerini keşfederken, "kadınsı" ya da "çocuksu" bulunan bazı insani yetilerini ve potansiyellerini reddetmeye zorlanır. Bunların en başta gelenlerinden biri de, hayal gücüdür. Ejderhalardır.

   "Tüm insanlar kabaca birbirlerine benzer görünüştedir, düşünüşleri ve duyguları da benzer. Ve hepsi de evrenin birer parçasıdır.
   "Ego, o küçük özel bireysel bilinç bunu bilir ve eğer otizmin umutsuz sessizliğine düşmek istemiyorsa, kendi dışında, ötesinde, kendisinden büyük bir şeyle özdeşleşmesi gerektiğini de bilir. Eğer zayıfsa, ya da kendisine daha iyi bir şey önerilmezse, tek yaptığı 'kolektif bilinç'le özdeşleşmektir. 'Kolektif Bilinç' Jung'un bir araya getirilmiş tüm küçük egoların en alt ortak paydası için, kültler, itikatlar, hevesler, modalar, statü peşinde koşmalar, alışkanlıklar, başkasından alınan inançlar, reklamlar, popüler kültür, tüm izm'ler, tüm ideolojiler, gerçek paylaşma ve gerçek birlik içermeyen tüm iletişim ve 'birliktelik' birimlerinden oluşan kitlesel zihin için kullandığı terimdir. Bu boş biçimleri kabullenen ego, 'yalnız kalabalık'ın bir üyesi olur. Bundan kaçınmak için, gerçek bir birlikteliğe ulaşmak için içe dönmelidir, yüzünü kalabalıktan kaynağa çevirmelidir: kendi derinlikleriyle, Benlik'in büyük keşfedilmemiş alanlarıyla özdeşleşmelidir. Ruhun bu alanlarına Jung 'kolektif bilinçdışı' der; gerçek birlikteliğin, hissedilen dinin, sanatın, inayetin, spontaneliğin ve aşkın kaynağını işte burada, hepimizin bir araya geldiği bu alanlarda görür."
   İnsanın kendisi olmak için yapması gereken, kendi gölgesiyle yüzleşmesidir. Olgunlaşmak için, nihai huzura ulaşmak için yapılması gereken budur: Kolektif Bilinçdışı'na bakmak, onun derinliklerine inmek, keşfetmek. Ancak bu keşif sanıldığı kadar kolay ve çabuk olmaz. Bazen bir ömür boyu sürer, bazen asla bitmez. İşte bu derinliğe, karanlığa bakmak korkunçtur. Karanlıkta neler göreceğinizi asla bilemezsiniz. Perdeyi aralarsınız. İşte, karanlıkta duran; ejderhalardır. Kocaman gözleri, nefes aldıkça hareket eden pulları, burnundan saldığı soluğuyla; ejderhalar. Şimdi anladınız mı, neden korktuklarını ejderhalardan? Ejderhalar, kendileridir. Ve acılarıdır...

   "Hiçbir şey acı kadar kişisel ve paylaşılamaz değildir; acı çekmenin en kötü yanı, acının tek başına çekilmesindedir. Ama acı çekmeyenler, ya da acı çektiklerini kabul etmeyenler, diğer insanlardan koparak soğuk bir tecrit hırkasına bürünenlerdir. En yalnız deneyim olan acı, sempati ve sevgiyi doğurur; benlik ve öteki arasındaki köprüyü, birleşmenin araçlarını."
   Anlatmak istediklerim o kadar fazla ki... Kadınlardan bahsetmek isterdim biraz. Ah, ne de zordur! Rüyalardan bahsetmem gerekir mi, bilmiyorum. Bırakın rüyalar kendilerini anlatsın. Sonra ejderhalar var. Ejderhaları severim. Hep sevdim onları. Onlar hakkında söylenecek ne kadar çok şey vardır. Bilirim. Ama size kendi gördüğüm ejderhalardan başka bir şeyden bahsedemem. Eğer merak ediyorsanız, kendi içinize bakmalı ve keşfetmelisiniz.
   Her şeyi bir kenara bırakmak istiyorum. Benim yazmamın, sizin de okumanızın nedenine gelelim. Acı. Bitmeyen, nedeni belli olan, nedeni kendimiz olan acı. Dünyanın paylaşılamayan şeylerinden biri. Bırakalım, bize yine Ursula K. Le Guin anlatsın...

   "Bizi bir araya getiren şey, acı çekmemiz. Sevgi değil. Sevgi akla boyun eğmez, zorlandığında da nefrete dönüşür. Bizi birleştiren bağ seçilebilir bir şey değil. Biz kardeşiz. Paylaştığımız şeylerde kardeşiz. Hepimizin tek başına çekmek zorunda olduğu acıda, açlıkta, yoksullukta, umutta biliyoruz kardeşliğimizi. Biliyoruz çünkü öğrenmek zorunda kaldık. Bize birbirimizden başka kimsenin yardım etmeyeceğini, eğer elimizi uzatmazsak hiçbir elin bizi kurtaramayacağını biliyoruz. Uzattığınız el de boş, tıpkı benimki gibi. Hiçbir şeyiniz yok. Hiçbir şeye sahip değilsiniz. Hiçbir şey sizin malınız değil. Özgürsünüz. Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir."
Ursula K. Le Guin; Mülksüzler

Yorumlar

  1. Ursula okuyan (bu eşsiz tecrübeyi deneyimleyen) herkes okumalı Kadınlar Rüyalar ve Ejderhalar kitabını. Sadece yazım süreciyle ilgili değil, hayatla ilgili de bir çok şey söylüyor bu kitap. Ursula'nın o nerden nasıl geliştirdiğini bir türlü bilemediğim, cinsiyetsiz, mülkiyetsiz ve kanıksadığımız o kadar ki artık fark bile edemeğimiz kalıplarımızdan, duvarlarmızdan kurtulmuş özgür aklına hayran olmamak mümkün değil. Bu cümleyi nasıl toparladım, yoksa toparlayamadım mı hiç bilmiyorum. Heyecanlanıyorum Ursula'dan bahsederken.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder