Ahraz

   "...Rab, ateşe uzandı ve kor halindeki alevlerden şeytanı yarattı. Onun ateş kızılı saçları, alnının ortasından çıkmış boğum boğum bir boynuzu, kıvrak ve dalgalı bir kuyruğu vardı; nefesi küf kokardı ki onun burun deliklerinden biri kapalıydı. Bu haliyle tüm meleklerden farklıydı ve ayrıcalığının farkındaydı. Kendinden üstün bir tek Rabbi bilirdi; O ki yaratıcıya sonsuz bir aşkla bağlıydı, varlığını Rabbin hizmetine adamıştı. Ve gün geldi Rab, suyla karılmış topraktan insanı yarattı. Bu ilk insanın adı Âdem'di; O Yaradan'ın suretinden gelendi. Ve Rab, melekleri bu yeni gelenin önünde secdeye çağırdı. Şeytan haricinde tüm melekler Rabbin emrine boyun eğdiler; Âdem'in önünde secdeye vardılar. Oysa şeytan buna itiraz etti, ilk kez Rabbin buyruğuna karşı geldi:
   'Çamurdan olma bir varlığa secde etmeyi önce senin kudretine sonra kendi haysiyetime küfür sayarım' dedi.
   O vakit Rab onu cennetinden kovdu.
   'Çık dışarı ve bir daha dönme' diye gürledi.
   Bu sözleri gururuna yediremedi Şeytan;
   'Seni özgür irademle sonsuz bir bağlılıkla sevdim, seni her şeyden öte ve tek belledim. Şu çamurdan Adam için beni incitmektesin. İzin ver de beni önünde secdeye zorladığın bu mahlûkatın kaypak ruhunu sana ispatlayayım. O hiçbir zaman seni benim gibi sevmeyecek ve and olsun ki ilk fırsatta sana ihanet edecek.'
   İşte böylece Rab şeytana kıyamet gününe değin müddet tanıdı ve onu huzurundan kovdu. O günden sonra Şeytan iyi meleklerden ayrıldı ve kötülük onun ismiyle anıldı..."
   Rab bir şeyi gözden kaçırmış olmalı. Şeytan da. İnsan kaypak olmasına kaypak olabilirdi ama bir şey daha vardı bilinmesi gereken. İnsan, Âdem, cahildi. Âdem gözlerini karanlığa açmıştı. Âdem toprağın ve suyun çocuğuydu ve ikisi de diplerde karanlıktı. Çok karanlıktı. Ve o karanlıkta Âdem'e lütfedilen sadece cehaletti. Cehaletin karanlığından, Âdem'in kurtuluşu yoktu ve Âdem için bir aydınlık da yoktu. Âdem için bir tek gerçek vardı ve bu gerçek, o karanlıkla birlikte yaşamaktı. Ve Âdem asla cehaletinden kurtulamadı. Çünkü ne iyi vardı ne kötü. Bu yüzden Âdem hep aradığı ve kendisini cehaletten kurtaracak bu iyiliği asla bulamadı.

   "Hiç mutlu aile olur mu evlat? Yakmayan ateş gördün mü sen? Bak ağaçlara, onlar öyle mi? Bir ağacın gövdesine dokununca, kökünü görünce anlarsın; tek başınadır. Baba, oğul diye bir şey yok; hepsinin kökü kendine. Ondan kolay kolay hastalanmazlar. Şu oturduğun kütük bir asırdan fazla yaşamış yine de bir kurt delik açamamış gövdesine."
   Rab kendi yarattığı Şeytan'ı kovduktan sonra, Âdem'i de kovdu huzurundan. Âdem de kendi yaratısıydı. Aralarında bağlar vardı. Derin bağlar vardı. Bu bağlar yeri geldi Rabbin, yeri geldi Şeytan'ın ve yeri geldi Âdem'in canını yaktı. Sonraları, çok sonraları Rab kendi oğlunu bile gönderdi yeryüzüne. Huzurundan kovduğu Âdem'e gerçeği göstermek için. Ama Âdem karanlığa mahkûmdu. Kördü, göremedi yine Rabbin oğlunun ışığını. Ve hep beraber acı çektiler. Sonsuza kadar. Tanrının sonsuzluğu kadar acı çektiler. Tanrının tutuşturduğu ateş yaktı her birini. Ve hiçbirinin kurtulması mümkün olmadı. Çünkü Tanrı, onları bir aile gibi birbirlerine bağlamıştı; güçlü, kalın ve çok çabuk tutuşan bağlarla.

   "Kalmak, sinsi bir kaderin sahibinin eline tutuşturduğu intihar silahı gibidir; âciziyyetin doruklara ulaştığı bir hiçlik hali. Rüyasında koşan bir kötürümün uyanışı kadar ağır ve kaçışı imkânsızdır. Zaman büyüteç merceğinden görünür kalanlara, her şey ağırlaşır, buharlaşır ve dolaşır. Yorganın altındaki karanlık gibi sınırsızdır kalma hali, bir adım dahi ilerlemeden içinde öylece duran, geceyi uzatan uykusuzdur kalan."
   Ve bir gün Rab de, Şeytan da çekip gittiler yeryüzünden. İsimleri çok eski kitaplarda geçti bir tek. Ve çok eski anlatılara söz konusu oldular. Geride ise bir tek Âdem kaldı ve Âdem, ne Rabbin kendisinden ne de Şeytan'ın ateşlerinden korkar oldu bu yüzden. Sonra kendisine başka oyuncaklar buldu, başka eğlenceler, başka yanılsamalar, gündüz düşleri gibi görünen başka gece kâbusları. Ve karanlığında, her tökezlemesini şeytandan bilmeye devam etti Âdem. Sonsuza, sonsuza kadar...

   "Şeytan yükümüzü sırtlayan günah keçisi değilse nedir?"

   Deniz Gezgin'in romanı Ahraz, Sel Yayıncılık'tan. Meselimin sonuna gelirken diyorum ki; okuyun.

Yorumlar