BEN SABAHA KADAR UYANIĞIM

"Benim tüm roman yazarlarıyla derdim var."
 "Söyleyeyim mi niye?"
"Söyle."
"Sen roman yazamıyorsun diye."
"Belki de."
"Benimle de mi derdin var?"
"Yok."
"Yalan söylüyorsun benimle de derdin var."
"Sen de mi roman yazıyorsun?"
"Yok. Ben kısa öykü yazıyorum."
"Peki, o zaman seninle derdim yok."
"Hiç mi?"
"Yalnızca biraz derdim var. Kısa hikâye kadar. Şiir yazsaydın, daha iyi olurdu tabii."
"Ne şiiri?"
"İyi oldu sorduğun, öyle her şiir de değil."
   Hayatın özünün ne kadar basit, kısa olduğunu unuttuğum bir zamandı. Tıkanma noktası, boğulma noktası, kanayış, naçarlık ve çığlık atma isteği. Uzun uzun sözlere hacet yok; siz beni anlıyorsunuz, ben sizi anlıyorum. İçimde bir ateş yanıyor gibi, konuştukça tükeniyor. Anlattıkça eksiliyorum. Anlatmanın şevkine kaptırmaktan korkuyorum. Anlattığım zaman kendime bir şey kalmamasından korkuyorum. Çok anlatanlara özeniyor, kızıyor ve bocalıyorum. Geceleri oturuyorum, neyi yanlış yaptığımı anlayamamaktan heder olmuş bir şekilde sabaha kadar uyanık kalıyorum. Şiir okuyorum, şiir yazıyorum. Ama öyle her şiirden de değil...

"O caddeden bu caddeye, o kavşaktan bu kavşağa, ne kadar yürürsek yürüyelim sabah olmuyordu. Tüm caddeler  karanlıktı, ıssız ve dipsiz. Yalnızca caddenin kenarındaki bazı lambalar ve kavşaklardaki trafik lambaları yanıyordu; yanıp sönüyordu tüm trafik lambaları. Caddenin kenarı park etmiş arabalarla doluydu ama caddelerde hareket halinde olan hiçbir araba çarpmadı gözüme. Ne kaldırımda tek bir yaya vardı ne de arabalarda insanlar. Tüm mağazalar kapanmıştı ama bazılarının ışıkları yanıyor, bazı mağazaların içi görünüyordu. Bankaların ışıkları, halı satıcılarının ışıkları, oyuncakçıların ışıkları. Sabaha kadar sönmeyen ışıklar. Kelle paçacılar açılmıyordu bir türlü, fırınlar, hamamlar, sandviççiler... Meryem sabaha kadar açık olan meyve suyu satıcıları biliyordu. Vardığımızda kapalı olduklarını görüyorduk. Sabaha kadar açık olduklarını bildiğimiz eczanelerin önünden geçiyorduk, eczanelerin kapılarının ve camlarının üzerinde 'gece-gündüz açık' yazıyordu ama kapalıydı hepsi. Gece gündüz açık olan ya da olmayan. Eczane olanlar ve eczane olmayanlar. Lastikçilere ve gece gündüz açık olduğunu bildiğimiz tamirhanelere gidiyorduk; hepsi kapalı, hepsi sönmüş, hepsi sessiz. Tüm benzin istasyonları, tüm sabaha kadar çalışan klinikler, tüm 'acil'ler, tüm taksi durakları... Her yer, istisnasız, kapalıydı. Kaldırımda ya da parkta yatan kimseyi görmemiştik, hiçbir polis devriye gezmiyordu caddelerde. Sessizdi her yer, tamamen güvenli. Şehir bizim elimizdeydi. Biz, yalnızca biz vardık."
   Çok uzattık. Birilerinin bizimle bir derdi olduğunu ya da birileri bizim bir şeylerle derdimiz olduğunu sanacak kadar uzattık sanırım. Uzatmak iyi olabilir belki ama ben fazla uzatmayacağım. Uzattıkça eksiliyorum...
   Cafer Modarres Sadeghi'nin iki öyküsünün yer aldığı Ben Sabaha Kadar Uyanığım, Metis Yayınları'ndan. Meselimin sonuna gelirken, sabaha kadar kimselerin olmayışını bir şiirle uzatmadan, kısacık anlatmak istiyorum...

   "Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
   Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
   Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
   Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
   Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım"
Turgut Uyar; Göğe Bakma Durağı

Yorumlar

  1. nerelerdesin ne zamadır?? özlemişim yazılarını..uzun aralar vermeden yazsan hep. iyi seneler..

    YanıtlaSil
  2. Malatya Haber  Olarak Sizi Takip  Ediyorum Başarılarınızı Diliyorum İyi Bloglamalar :)  

    YanıtlaSil
  3. vay vay vay biizm gibi serbest yazanları görmek güzel
    biz de canımız sıkıldıkça değişik konuları cincik cincik ediyoruz
    http://cincikliyoruz.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
  4. tekrar bekliyorum yazılarını, çok uzun verdin. belki okursun bunu.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder